10 Ekim'de Antalya'da oynanan ve 1-0 kazandığımız maçın rövanşı bugün Borisov'da oynandı. Türkiye Ümit Milli Takımı, 2-0 mağlup olarak 2009 Avrupa Şampiyonası'na gitme şansını kendi elleriyle Belarus'a verdi.
Bu mağlubiyetin sinyallerini Antalya'da bağıra bağıra vermişti Ümit Milliler. Oynanan oyun, verilen pozisyonlar ve zar zor elde edilen galibiyet; tabelada 1-0 yazınca birden unutulmuştu. Tüm medya, Türkiye'nin ilk maçta farklı galibiyeti kaçırdığını, bu maçta da avantajlı bir skorla turu geçeceğine inanıyordu. Anlamadığım nokta şu, ilk maçta verilen en az 3 tane %100'lük gol pozisyonunu Hami Mandıralı dahil kimse mi görmedi? Özellikle defansa önlem almak, kimsenin mi aklına gelmedi?
Bu defans kurgusu ile Borisov'da gol yiyeceğimiz belliydi. Nitekim biri duran toptan iki gol yedik. Ama bunu hücum gücümüzle telafi edebileceğimizi zannediyordum. Hesaba katmadığım şeyler varmış tabii. Biri, Türkiye'nin tüm teknik kapasitesini sıfıra indiren zeminin kalitesizliği, bir diğeri ise, çoğu futbolcumuzun turu geçip Avrupa Şampiyonası'na gitmeyi, yaz tatiline tercih etmemesiydi. 93. dakikanın son saniyeleri oynanırken, belki de son gol pozisyonunu yaratabilecek taç atışını kullanmaya koşma-yürüme arası bir tempoda gitmesi, mağlubiyetin en kilit sebebini açıkça gösterdi.
Bugün ilk 11'de şans verilen Aydın Yılmaz ve Serdar Kurtuluş'un apar topar gelip takıma katılmasından (ki Türk futbolundaki plansızlığın apaçık bir yansımasıdır) kaynaklanan konsantrasyon eksikliği; ilk maçta onlarca pozisyon yaratan Alpaslan Erdem ve Özer Hurmacı'nın yedek kulübesinde beklemesi, teknik heyetin anlamadığım tercihleriydi.
Sonuç olarak; umursamazlık, dikkatsizlik ve en önemlisi rakibi küçümsemek, bizi Milli Takım bazında bir turnuvadan daha uzaklaştırdı. Daha bugün yazdığım bir postta, iki maçlı play-off sisteminde iyi performans gösteremediğimizi söylemiştim. Çek Cumhuriyeti ve Ukrayna gibi takımların bulunduğu bir grupta kolayca 1. olup Belarus'a elenmenin, başka bir açıklaması yoktur belki de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder