17 Eylül 2010

Klopp’la Şampiyonluk, Neden Olmasın?

2002’de takımı şampiyon yapan ve ardından 2004 yılında görevden ayrılan Matthias Sammer sonrası Borussia Dortmund’da Jürgen Klopp’a kadar olan dönem bu müthiş taraftarı kesinlikle tatmin etmeyecek seviyedeydi.

Bu yaz Dünya Kupası’nda Hollanda’yı finale kadar çıkartan koç Bert van Marwijk ile 2 sezon boyunca alınan 7.likler ve Avrupa Kupaları’ndan uzak kalma durumu sonrası takım talihsiz Ankaraspor kariyeriyle de tanıdığımız Jürgen Rober’e emanet edilmiş ama yaşlanan ve değişime ihtiyaç duyan kadro serbest düşüşünü sürdürerek ligi 9. sırada tamamlamıştı. Ardından takımın başına yine ligimizden tanıdığımız, her ne kadar grupları sadece 1 galibiyet ve 3 puanla tamamlasa da Hamburg’u Şampiyonlar Ligi’ne götüren hoca etiketine sahip Thomas Doll getirilmişti. Takım üzerinde istediği değişimleri yapamayan Doll takımın yalnızca Mladen Petric’in ayağına bakar duruma gelmesine seyirci kalmış ve ligi düşme potasının 9 puan üzerinde 13.sırada tamamlamıştı. Dortmund için bu derece en son 20 sene önce gerçekleşmiş ve utanç duyulacak bir pozisyondu, nam-ı diğer Westfalen yeni adıyla 80 bin kişilik Signal Iduna Park Stad’ı uzun bir süre sonra bu kadar neşesiz görünüyordu.

Ve gün gelmişti, Mainz Fatih’i Jürgen Klopp Mayıs 2008’de takımın başına getirilmişti. Klopp’un Mainz’de çizdiği farklı profil, Avrupa’nın en iyi taraftarlarından olduğuna inandığım Dortmund seyircisiyle birebir örtüşünce başarının gelmesi de çok doğal oldu tabi. Klopp takımı bir anda baştan başa yeniden yaratmanın hayaline kapılmadan, 2 sene içinde çok büyük değişimelere imza attı.

Bugünkü as kadrosunu ele alırsak işimiz daha kolaylaşır: Kalede Roman Weidenfeller zaten yıllardır takımın birinci kalecisi konumunda ve 2.kaptan görevini üstlenmekte, zaman zaman çok kötü goller yese de takımın vazgeçilmezlerinden biri konumunda ve bu bölgede sıkıntı yok diyebiliriz. Klopp’un bana göre asıl hamlesi ise Mainz’den de öğrencisi olan Neven Subotic’i yanında getirmesi. Bir stoper için çok genç yaşta, 19’unda Mainz’de sürekli forma şansı verdiği Subotic’i 2 sezondur Dortmund’da da gözü kapalı oynatıyor Klopp. Subotic 1.93’lük uzun boyuna rağmen iki ayağını da kullanabilen, uzun boylu defans oyuncularında sıkça karşılaştığımız el-ayak koordinasyon sorununu minimum derecede yaşayan müthiş bir defans oyuncusu ve bence Dortmund’daki günleri de sayılı. Mourinho, Carvalho sonrası boşluğu onunla doldurabilir ki bu Subotic için müthiş bir gelişme olacaktır. Klopp’la beraber takıma katılan bir diğer stoper oyuncusu ise Felipe Santana. Subotic gibi çok uzun bir isim ama koordinasyon sorunu bulunmakta, tekniği zayıf ve biraz daha kalınlaşması gerekiyor ama yine de özellikle geçen sene çokça forma şansı buldu ve geleceği çoğu Dortmundlununki gibi onunda parlak gözüküyor. Doll zamanında da takımda kiralık bulunan Mats Hummels geçen sezonu da kiralık olarak geçirdikten sonra bu sene Bayern Münih’ten bonservisiyle alındı ve sezon başlangıcı itibariyle Subotic’e partnerlik yapma konusunda Santana’nın önünde gözüküyor. Defanstaki değişimin son halkası ise altyapıdan bir isim: Marcel Schmelzer. Klopp’la birlikte A takım’a çıkan ve tecrübeli Dede’nin arkasında 2 senedir pişen Schmelzer, Dede’nin sezona sakat girmesiyle formayı kaptı ve geçen senelerdeki ofansif ürkekliğini de üzerinde atmış gibi görünüyor. Formayı sırtından bir daha çıkarmayabilir. Patrick Owomoyela hamlesi ise diğerlerinden biraz farklı. Patrick kariyeri belli, oynatması zor, pozisyon olarak arada kalmış bir oyuncu ama Klopp onun patlayıcılığından sağ bekte çok iyi yararlanmakta. Onu yedekleyecek bir oyuncusunun olmaması şu an için defansındaki belki de tek sıkıntı. Klopp’un savunma devrimindeki oyuncuların belki de en “güzel” özelliği ise Patrick’i bir kenara koyarsak diğer 4 oyuncunun 3’ünün 1988 birinin de 86 doğumlu olması. Gözlerimizin önünde bir takım inşa ediliyor ve başlarındaki adam büyük talihsizlikler yaşamazsa bu takım her geçen gün yükselmeye devam edecekmiş gibi duruyor.

Yazının daha rahat akması için bölge bölge devam ediyorum. Orta sahada Dortmund deyince tartışamayacağınız bir isim vardır: Sebastian Kehl. Takımda kaptanlık görevini de üstlenen Kehl nasıl oynarsa oynasın taraftarın sevgilisidir ve Signal Iduna Park’ı dolduran 80 bin kişi onun oynamasını şampiyonluğa bile tercih edebilir. Nuri’yle paylaştığı orta saha göbeğinde defansif olarak yapması gereken her şeyi yapıyor ve Nuri’nin oyunun gelişiminde de bu özelliğiyle büyük bir katkısı olduğu da aşikar durumda. Bugünlerin popüler meselelerinden biri Nuri şahin’in milli takım mevzusu ama burada o konulara girmeye pek gerek yok. Eski hocası Bert van Marwijk’in isteğiyle bir sezon Feyenoord’da kiralık olarak oynayan Nuri bugün itibariyle takımın her şeyi konumunda ve o altyapıdan yetişen, mahallenin çocuğu imajıyla takım üzerindeki etkisi gittikçe kuvvetlenmekte, onun takımda ne kadar mutlu olduğu gözlerinden bile anlaşılabiliyor zaten. Daha 19'unda bu takım için önemli bir oyuncuyken Klopp’un gelmesiyle saha içindeki organizasyonu tamamen eline alan Nuri’nin yapması gereken tek şey skora katkısını arttırmak ve bu konuda Emre abisine benzememek zira Emre Belözoğlu gibi sezonda 3 gol atabilen yetenekli orta saha elemanları takımlar için çok büyük sıkıntı oluşturmakta. Orta sahanın hücüm tarafında ilk senesinde Macar Hajnal’a şans veren Klopp geçen sezon ondan istediği verimi alamayınca bu sezon orayı Japonya 2.liginden Shinji Kagawa ile doldurdu. İyi bir ilk izlenim bırakan Kagawa pek uyum sorunu yaşayacağa benzemiyor, Daha 21 yaşında olduğunu da düşünürsek Klopp’un ellerinde çok büyük bir oyuncuya dönüşmesini beklemek de hayal değil gibi. 4-2-3-1 in kanatlarında kadronun genelinde olduğu gibi dar bir rotasyon sahip olunması en büyük sıkıntılardan. Jakub Blaszczykowski ya da formasındaki kısaltmasıyla Kuba hızı ve oyuna aniden hareket getirebilecek potansiyeliyle formanın ilk sahibi gibi duruyor. Herhangi bir takımda adından genç oyuncu diye söz edebileceğimiz Kuba iş Dortmund olunca 25 yaşıyla takımın ağabeylerinden olacak neredeyse. Diğer kanatta şimdilik Kevin Großkreutz’a şans buluyor. Alt ligden geçen sezon kadroya dahil edilen Großkreutz aslında tam bir forvet oyuncusu görünümünde ama Klopp’un tek forvetli sisteminde biraz da kanatlardaki rotasyon darlığı sebebiyle diğer oyunculara göre Barrios’a daha yakın ama yine de bir orta saha olarak görev alıyor. Ağabeyi Fabian Götze bu sezon Klopp’un eski takımı Mainz’e satılırken 92’li Mario Götze takımda yavaş yavaş yer bulmaya başladı. Klopp’un elinde özellikle gelecek sezon çok şey beklediğim bir oyuncu Götze. Asıl yerinin kanat olmayışı bir sorun olabilir mi diye düşünülebilir ama zaten Klopp’un 4-2-3-1’i kanatlara dayalı bir oyun değil ve Kagawa’nın sağ ve solunda oynayan isimler sürekli yer değiştiriyorlar ve bu hareketlilikle genelde rakibi göbekten delmeye, Barrios’a araya bırakmaya çalışıyorlar. Kadro genişliği açısından alınan Antônio da Silva ise hem Klopp’un Mainz’den eski öğrencisi olması hem de bu ligi çok iyi tanıması nedeniyle sezon içinde katkı alınabilecek bir oyuncu.
Son olarak Klopp’un tek forveti Barrios ve onu yedekleyen Lewandowski’den söz etmek gerek. Geçen sezonki Köln’le oynanan lig maçı dün gibi aklımda. Colo-Colo’dan gelen muazzam gol yüzdesine sahip forvet Lucas Barrios’u pür dikkat seyretmek için oturmuştum televizyon başına, adını duyduğumuz ama daha önce izleme fırsatı bulamadığımız Paraguay’lı o gün girdiği pozisyonları cömertçe harcadı ama verdiği ışık bugünlerin habercisiydi. Ceza sahası içinde müthiş bir bitiriciliğe sahip olan Barrios uzun boyunun avantajıyla sırtı dönük oynayabilirken bir yandan da topla çok hızlı olması onu komple bir forvet haline getiriyor ki attığı RVN vari goller 26’sındaki Barrios’un bir kaç sene içinde gol krallığını almasının sürpriz olmayacağının açık bir göstergesi. Son seneleri sürpriz takımı Lech Poznan’ın forveti Robert Lewandowski, her ne kadar biz onu daha çok milli takım performansından tanısak da, lige uyum sağladığı anda sonradan oyuna dahil olup maç çevirebilecek yetenekte bir oyuncu. Bir diğer forvet oyuncusu sorunlu kişiliği ve klas golleriyle tanıdığımız Mohamed Zidan, 2 sezon önce yer değiştirdiği Mladen Petric’in bir gömlek altı olduğunu düşünmeme ve istikrarsızlığına ligin tanıyan ve maç çevirebilen yapısıyla takıma katkı yapmasını beklediğim bir isim.

Klopp 24 yaş ortalamasına sahip bir ilk 11 oluşturdu ve bu değişim sırasında bütçede en ufak bir sıkıntı ortaya çıkmadı. Önümüzdeki 3 yıl içinde Klopp takımdan ayrılmaz, kilit isimler büyük kulüplere satılmaz ve 1-2 şampiyonluk karakterine sahip oyuncu takıma eklenirse bu takım Bundesliga şampiyonluğuna ulaşabilir ama şu an için öncelikli hedef Şampiyonlar Ligi’ne katılmak. Özellikle içeride oynadıkları maçları kaçırmamanızı tavsiye ediyorum zira Jürgen Klopp’un futbol aklını, Nuri Şahin’in oyun zekasını, Lucas Barrios’un bitiriciliğini ve Nevin Subotic’in hava toplarındaki hakimiyetini izlemek kadar büyük bir keyif yok, yok.

Hiç yorum yok: