4 Kasım 2008

Medya Zihniyeti

fenerbahçe yarın şampiyonlar ligi'nde ya "varım" ya da "yokum" diyecek. kendi sahasındaki arsenal hezimetinden sonra ligde de kendini affettiremeyen sarı lacivertlilerin üstünde büyük bir baskı olduğu aşikar. hem taraftarın hem medyanın desteği olmadan bu dönemi atlatacak gibi görünmüyor fenerbahçe.

hele bu zihniyetle, hiç değil.

Maradona Kilisesinde Kutlamalar!


maradona kilisesi'nde bu aralar herkes mutlu. tanrıları milli takımın başında artık.

Komşuda Yeni Stad Projesi - Marfin Stadium

stadyumdan yana oldukça dertli bir takım panathinaikos. günümüze kadar asıl stadı apostolos nikolaidis ile olympic stadium arasında birkaç kez mekik dokuyan panathinaikos en sonunda isyan etmiş olmalı ki yeni bir stadyum projesine giriştiler. projeyi porto fc'nin stadı Estádio do Dragão'nun mimarı manuel salgado'ya emanet etmekle oldukça akıllı bir iş yapmış gibi görünüyorlar. 90 milyon euro maliyetli stad tamamlandığında 46.000 kişilik olacak. ayrıca 2010-2011 sezonuna yetiştirilmesi planlanan stad bittiğinde uefa 4 yıldız'a sahip olacak, daha sonra yapılması düşünülen 8.000 kişilik büyümeyle ise 5 yıldız'lı olacak.

stad için ilk düşünülen isim votanikos arena olsa da daha sonra marfin yatırım grubuyla yapılan 20 milyon euro'luk anlaşmayla stad isminin 10 yıllığına marfin stadium açıklandı.

Yattara'nın Ps Sevdası

istanbul sefaköy'de bi internet kafe. maç sonrası yattara'nın playstation sefası.

Türk Futbolundaki İlginç Sakatlıklar Serisi

trabzonspor 6-8 hafta kalecisinden uzak kalacak. kendi evinde kendini katletmeye çalışan futbolcularımız kategorisine evinin merdivenlerinden düşerek giren tolga zengin sayesinde tony sylva'yı daha fazla izleme şansı bulacağız. trabzon adına iyi olacak gibime geliyor.

3 Kasım 2008

Kaptan'ın Teşekkür'ü

geçtiğimiz perşembe günü boca için kötü bir gündü. 58 yaşındaki başkan pedro pompilio kalp krizi geçirerek vefat etti. dün kendi sahalarında oynadıkları san lorenzo maçına "her zaman bizimlesin pedro" pankartıyla çıktılar, 7. dakikada riquelme sahneye çıktı, kaptan olarak şahsi selamını gönderdi : "herşey için teşekkürler pedro".

pedro pompilio kulüp mezarlığı "El Campanario" ya defnedilirken çiçek kabul edilmeyip ücretinin UNICEF'e bağışlanması ise ayrı bir güzellikti.

"her zaman bizimlesin pedro"

"herşey için teşekkürler pedro"

Fotoğraflarla Haftasonu

Tottenham 2 - 1 Liverpool
Redknapp'tan önce 8 maçta 2 puan, Redknapp'tan sonra 3 maçta 7 puan...
Arsenal ve Liverpool'a rağmen.

Stoke City 2 - 1 Arsenal
'Geldikleri gibi giderler' denilen 3'lü, yollarına takır takır devam ediyor.
Hull 6, Stoke 12, WBA 18. sırada.



Juventus 2 - 0 Roma
Del Piero ampüllere devam ediyor.
Frikikten önce barajla o kadar uğraşmasa, kaleci o topu bekliyor olabilirdi.

Reggina 2 - 3 Inter
Son 2 maçta ne gol atan ne gol yiyen Inter, Reggina deplasmanında 3 atıp 2 yedi.
90'da Ivan Cordoba, 3 puanı getirdi.

Bayern Münih 3 - 1 Arminia Bielefeld
Ribery döndü, Klinsmann kurtuldu...

Hoffenheim 4 - 1 Karslruhe
11 maçta:
Hoffenheim 25 puan, Ibisevic 13 gol...

Werder Bremen 5 - 1 Hertha Berlin
11 maç, 51 gol...
Bu sefer daha çok attılar.

Malaga 1 - 4 Barcelona
Pep coştu bi kere.
Xavi hat-trick, kalan Messi'den...

Almeria 1 - 1 Real Madrid
38' Raul, 81' Pablo Piatti...
Böyle deplasmanlarda, puan kaybetmek lazım.

Galatasaray 3 - 1 Gaziantepspor
5-0 da bitebilirdi, 2-2 de...
Arda haftaya sahadaysa, Halis Özkahya'ya dua etsin...


Eskişehirspor 2 - 2 Fenerbahçe
Alex bu lige biraz büyük geliyor.
Tekte attığı golü kim atabilir ki TSL'de?

TSL 2008/2009 - Galatasaray

Öncelikle herkese merhabalar... Turkcell Süper Lig fırtınalı bi sezona daha gebe olacağını ilk haftalardan göstermişti. Bu bağlamda ligin ilk haftalarından beri herkes tarafından ligin en güçlü kadrosuna sahip takımı olarak kabul edilen Galatasaray'ı ele almak istedim.
Kadrosunu Kewell, Baros, Meira, De Sanctis gibi yıldızlarla güçlendiren Galatasaray, beklenenin aksine tecrübesiz bir teknik adam olan Skibbe'nin komutasında sezona iyi bir giriş yaptıktan sonra inişli- çıkışlı bir grafikle yoluna devam ediyor. Ligde 9 maçta 17 puan toplayarak taraftarlarını hayal kırıklığına uğratan Galatasaray, sırasıyla Kayseri, Antalya, Bursa ve Eskişehir'de puan kayıpları yaşadı. Şampiyonlar Ligi'nden talihsiz bi şekilde elendikten sonra UEFA'da yoluna devam eden Sarı-Kırmızılı ekip kaybettiği puanların hemen ardından oynadığı göze hoş gelen futbolla taraftarlarından özür dilemeyi ne kadar iyi bildiğini gösteriyor.

Gelelim Galatasaray'ın göze hoş gelen futbolunun neden devamlı olamadığına... Artık "Mahşer'in 4 Atlısı" olarak nitelendirebileceğimiz ve takımın her maçta attığı gollerde parmağı mutlaka bulunan oyuncuları olan, Kewell, Lincoln, Arda ve Baros'un uyumları mükemmel. Onlar oynadıkları zaman Galatasaraylı taraftarların yüzlerinde güller açıyor. Gelgelelim dörtlünün herhangi bir futbolcusu sakat yahut cezalı olduğu zaman Galatasaray puan kaybediyor yahut kötü oynuyor. Lincoln'ün sakat olması durumunda mecburi bir şekilde klasik 4-4-2 sisteminde dönen Galatasaray oyun kurmakta ve oyunu karşı sahaya yıkmakta zorlanıyor. İkili forvette verim alınamadığını düşündüğüm Baros'un partnersiz oynaması Galatasaray'ın işine geliyor. Lincoln'ün arkadan bindirmeleriyle zaten yeteri kadar destek gören Baros tecrübesiyle birlikte tek başına karşı defanslara zor anlar yaşatmakta ve gol bulmakta sıkıntı çekmiyor. Kewell yahut Arda'nın sakatlığı durumlarında is oynayacak oyuncuların kalitesi ve hırsı ikisini de mumla aratıyor. Zaten puan kaybedilen karşılamalara bakıldığında "Mahşer'in 4 Atlısı"nın yerinde olmadığı açıkça görülüyor.

4'lü arasındaki en büyük sıkıntı ise Arda ve Kewell'in yaşadığı kanat problemi olarak göze çarpıyor. Ama yine de bu ileri hücum 4'lüsünün ligin en iyi atak gücünü oluşturduğu gerçeğini etkilemiyor. Lincoln displinsiz ve ruhsuz havasından kurtulmuş, Kewell adeta Galatasaray'da futbola yeni başlamış çocuklar gibi hırs ve azimle oynadıkça Galatasaray'ın gol bulmakta sıkıntı çekmeyeceği söylenebilir.

Defansif anlamda da iyi bir kaliteye sahip olan Galatasaray'da defanstaki sorunun hız ve uyum olduğunu düşünülebilir. Meira'nın ön libero mu yoksa bek oyuncusu mu olduğuna bir an önce karar vermesi gereken Skibbe defansın dinamikleri üstünde biraz mesai yapmalı. Emre Aşık'ın stepne görevi görmesi ve oyunda olduğu zamanda yeteri kadar verim vermemesi defansın etkisini azaltıyor. Belki de böyle bol alternatifli bir ön libero ekibi olduğu için Galatasaray çok şanslı. "Biyonik Adam" olarak anılan Linderoth'tan bir senedir sakatlıklar yüzünden verim alamayan Galatasaray'ın onsuz olmasına rağmen libero sorunu yaşamaması bol alternatifi olmasının nimeti olarak görülebilir.
Tekrar görüşmek üzere...

1 Kasım 2008

Ljungberg Amerika'da

daha önceden amerikan futbol ligi mls'e yeni takımlar ekleneceğini duyurmuştuk. bu yeni takımlardan seattle sounders fc'ın ilk tanıdık transferi kasey keller'dı, onun ardından freddie gitti. yakın zamanda bu işe barca'nın da girmesiyle, mls büyük takımların artık sadece etiketi kalmış futbolcuları ve (belki) genç yetenekleri deneme tahtası olacak gibi. bekleyip görelim.

Türk Futbolundaki Almancılar - #1

Geçtiğimiz 40 yıl içinde Almanya'ya göç etmiş olan 30 milyon Türk, bu iki ülkenin birbiriyle olan etkileşimini her alanda arttırdı. Her iki ülkede de milyonları peşinden sürükleyen futbol da, bu etkileşimden haliyle nasibini aldı. Almanya'da yetişen, fakat orada hayallerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan gurbetçiler, doğal olarak ikinci tercihini 'ana vatan'ları Türkiye'den yana kullanıyorlar. İşte bu yazı dizisinde, Türk futboluna büyük katkıları dokunmuş olan, Almanya'da yetişmiş gurbetçilerden bahsedeceğim. Bu futbolcuların en önemlilerinden biri, Galatasaray'ın UEFA Şampiyonu kadrosunda da yer alan Ümit Davala...
1973 yılında Almanya'nın Mannheim kentinde doğan Davala, futbola 1989'da VFR Mannheim takımında başladı. Almanya'daki kariyerine ASV Feudenheim ve Türkspor Mannheim takımlarında devam etti. Bu aşamadan sonra, kariyerini Türkiye'de devam ettirmeye karar veren Ümit, Afyonspor, İstanbulspor ve Diyarbakırspor maceralarından sonra, adını duyuracağı ve hayatının en büyük başarılarını yaşayacağı Galatasaray'a 1996 yılında imza attı.
O yıllardaki Galatasaray'ın kurduğu takımın ana dişlilerinden biri haline geldi. Mevki ayırt etmeksizin oynadığı başarılı oyun, Fatih Terim'in ondan vazgeçememesini sağlıyordu. Ümit Davala, 1996-2001 yılları arasında oynadığı Galatasaray'da, 4 sezon üst üste Türkiye Ligi Şampiyonluğu, 2 kere Türkiye Kupası, UEFA Kupası ve Süper Kupa'yı kazanarak önemli başarılara imza attı. Bu süre içinde, Milan karşısında maçın son saniyelerinde, izleyenlerin bile bakmaya cesaret edemediği penaltıyı soğukkanlılıkla filelere göndermesi, ve o golle UEFA Kupası'na katılmaya hak kazanan Galatasaray'ın kupayı müzesine götürmesi, Ümit'in Galatasaray için yaptığı önemli işlerden sadece bir tanesi...

Başarılı Galatasaray macerasından sonra İtalya'ya gitmeyi tercih etmesi, kariyerindeki hatalı adımlardan biriydi. 2001-2004 arası forma giydiği Milan ve Inter takımlarında çoğunlukla ilk 11'e giremeyen Davala, çoğu Türk futbolcunun yaptığı gibi kariyer planlamasındaki hatadan dolayı büyük bir düşüşe girdi. Fakat bu başarısız süre içinde bile, Türkiye'nin 3.lüğü elde ettiği 2002 Dünya Kupası'nda Uzak Doğu ülkelerine karşı kaydettiği iki gol ve ilginç saç stiliyle, kariyerinin bu kötü dönemini de asgari zararla atlatmayı başardı.

2002-2003 sezonunda Fatih Terim'le birlikte tekrar yuvaya dönen Ümit Davala'ya, Galatasaray da çare olmuyordu. Geçirilen başarısız sezonun sonunda, artık 30 yaşındaki bir futbolcu için her şeyin bitmiş olduğu düşünülüyordu ki, o "Yenicem seni Almanya!" nidalarıyla Werder Bremen'in yolunu tuttu. Nitekim o sezonda, Werder Bremen'le Almanya Lig ve Kupası'nı kazanarak, Türkiye'den başka ülkelerde de başarılı olabileceğini kanıtlıyordu. Bu şampiyonluk, ona yurtdışında şampiyonluk görmüş ilk Türk futbolcu sıfatını da kazandırıyordu.
Bu sezonun sonunda, futboldan başka alanlara da el atmaya karar verip, ve rap tarzında bir albüm çıkarttı. Bu albüm 100.000'in üstünde satınca, herkesin aklına bir 'Acaba?' geliyor, fakat Ümit, 2006'ya kadar Werder Bremen'de oynayarak ve bir daha albüm çıkartmayarak, hayatını futboldan kazanacağını net bir şekilde anlatıyordu.

Profesyonel futbol yaşantısını 2006'da Werder Bremen'de noktaladı. 1994'ten 2006'ya kadar olan süre içinde çıktığı 242 maçta 28 gol atarken, A Milli Takım formasını 44 kez giyip 4 gole imza attı.
Yeşil sahalarda oynanan futbolu bırakıp, futbol hayatına futsal ve plaj futboluyla devam etse de, bu sporlarda aradığını bulamıyor, ve kendini tekrar yeşil sahalara atmak için antrenörlük denemelerine başlıyordu.
2007-2008 yılları arasında Türkiye Ümit Milli Takımı'nı çalıştırdıktan sonra, 2008-2009 sezonu için Galatasaray'a 3. kez, bu sefer yardımcı antrenör olarak döndü. Fakat bu dönüş, diğerlerinden daha kısa sürmüş, Ekim ayında, yuvasından bu sefer ayrılmak zorunda bırakılmıştı.

1994'ten günümüze kadar Türk futboluna hizmet etmiş Ümit Davala'nın hikayesi sadece futboldan ibaret değil. Bu hikayede müzikten siyasete kadar çok çeşitli tatlar var. Fakat, ne olursa olsun futboldan kopamayan bir adam Ümit Davala. Şu anda çalışmıyor olsa da, yakın zamanda onu bir takımın başında göreceğimiz aşikar. Umarım, Fatih Terim'in izinden giderek Türk futboluna teknik direktör olarak da önemli başarılar yaşatıp, tarihe adını daha sağlam harflerle yazdırmayı başarabilir...